Türkiye-Almanya İlişkileri ve İhracat Rakamları
İhracat yapan veya yapmak isteyen bir firmanın sadece kendi ülkesindeki gelişmeleri takip etmesi yeterli değil. İhracat yaptığı veya yapmayı hedeflediği ülkelerdeki siyasi ve ekonomik gelişmeleri de yakından takip etmek gerek. Ekonomik ilişkiler maalesef siyasete son derece duyarlı. Olumlu siyasi gelişmeler iki ülke arasındaki ticarete hemen yansırken aradaki gergin ilişkileri düzeltmek zaman alıyor.
Son günlerde Almanya ile yaşanan toplantı iptali sebebiyle bu ülke, daha sık gündemimizde olmaya başladı. Ben de bu hafta iki ülke arasındaki ihracat ve ithalat rakamlarını inceledim.
2016 yılı rakamları henüz netleşmediği için incelememi 2015 rakamları ile yaptığımı belirtmek isterim.
İhracat Rakamları
Türkiye’nin ihracatı 2012 yılından beri 142-157 milyar dolar arasında seyrediyor. 2015 yılında Türkiye’nin toplam ihracatı 142.6 milyar dolar olarak gerçekleşmiş (Bu arada 2023 ihracat hedefimizin 500 milyar dolar olduğunu hatırlatmak istiyorum). 2015 yılındaki 142 milyar dolar ihracatın 16 milyar doları Almanya’ya gerçekleşmiş.
Türkiye’den bu ülkeye yapılan ihracat 2012 yılından beri 15-17.8 milyar dolar arasında değişmiş. En yüksek ihracat rakamına 2014 yılında ulaşılmış. Yani rakamlarda son 5 yılda ciddi değişiklikler yok. Son 5 yıla bakarak şunu söylemek mümkün: İhracatımızın %10’unu sadece bu ülkeye gerçekleştiriyoruz.
Duruma bir de Almanya açısından da bakalım. Ülkenin tüm dünyadan ithalatı 1.1 ile 1.2 trilyon dolar civarında. Türkiye’den ithalatı ise 15-17.8 milyar dolar arasında değişmekte. Yani Almanya’nın ithalatındaki toplam payımız %1,3 civarında.
İki ülke arasındaki ithalat ve ihracatı yapılan ürünlere bakmadan bile durumun bizim açımızdan önemi ortada. Son 5 yıldaki toplam hacimlere bakıldığımızda biz toplam ihracatımızın %10’unu Almanya’ya yapıyoruz. Almanya’nın toplam ithalatındaki ülke payımız ise %1,3. Yani Almanya bizim için çok önemli bir pazar iken Almanya için bizim dışımızda %99 mal alabildiği ülkeler var. Almanya olmadan bizim ihracat rakamlarımız büyük düşüş yaşar. Almanya için ise ithalat yapabileceği %99luk bir kısım daha var.
Ürün Bazında İnceleme
Sadece rakamlara değil, ihracat ürünlerine de detay olarak bakmak gerek. İki ülke arasındaki ticarete ürün kalemleri bazında baktığımızda neler görüyoruz inceledim.
Almanya’nın bizden en fazla ithal ettiği ürüne baktığımızda 2.4 milyar dolar ile makine ve parçalarını görüyoruz. Daha sonra 2.2 milyar dolar ile tekstil ve aksesuarları geliyor. 2.1 milyar dolar ile taşıt ve parçaları ise 3.sırada.
Almanya’nın bize ihracatını yaptığı ürünlere baktığımızda ise 6 milyar dolar ile taşıtlar geliyor. 2.sırada 5.7 milyar dolar ile makine ve aksesuarları, 3.sırada ise 2.1 milyar dolar ile elektrikli makine ve ekipmanları geliyor.
Yani Almanya bizden aldığı makine ve taşıt parçalarını kendi markası ile bize daha yüksek fiyata satmayı başarıyor. Markalaşmanın önemi bir kez daha karşımıza çıkıyor.
Kıssadan Hisse
Bu yazıdan çıkaracağımız dersler neler olabilir?
-
Almanya ihracatımız için çok büyük bir pazar
%10 ihracat pazarımız tek ülkede. Bunu aynı zamanda büyük de bir risk olarak değerlendirmek mümkün. O ülke ile sıkıntı yaşanması durumunda rakamlarımıza olumsuz etkisi büyük olacak.
-
Almanya için bizim dışımızda %99 daha var
Ülke olarak Almanya’nın ithalatında payımız %1,3. Bizim o ülkeye satış yapmamamız Almanya için büyük sorun olmayacaktır.
-
Lojistik avantajımız
Almanya’ya ürün satabilmemizde kaliteli üretimimizin yanı sıra lojistik avantajımızın da etkisi büyük. Başka ülkelere göre daha kısa sürede ürünümüzü Almanya’daki depolara gönderebiliyoruz.
-
Markalaşma çok önemli.
Üretebildiğimiz ürünlerin parça olarak ihracatını yapıp daha sonra bitmiş ürün olarak ithal ediyoruz. Mercedes’e yedek parça yapıp Mercedes marka araç almak gibi. Markalaşmaya önem verilmezse fason üretici olmaya devam edeceğiz.
-
Markalaşacağımız ürünler
Bu istatistiklere bakarak markalaşabileceğimiz ürünleri bulmak mümkün. Almanya’nın bize ihraç etmeyip bizden ithal ettiği ürün olan tekstil ve aksesuarlarında markalaşma şansımız daha yüksek duruyor. Bu konuda ülke olarak bazı çalışmalar yapılsa da yeterli sonuca ulaştığımızı düşünmüyorum. Bu konuda şirketlerin de emek ve mesai harcaması gerekiyor.
Her zaman olduğu gibi yazı hakkındaki fikirlerinizi paylaşmanız benim için çok önemli. Yorum kısmından veya bilgi@ihracateksperi.com üzerinden bana ulaşabilirsiniz.
Saygı ve sevgilerimle,
Ümit Osman YILMAZ
ihracatEksperi.com
Kaynakça
- https://comtrade.un.org/labs/BIS-trade-in-goods/?reporter=276&partner=792&year=2015&flow=2
- http://www.trademap.org/Bilateral_TS.aspx?nvpm=1|792||276||TOTAL|||2|1|1|1|2|1|1|1|1
Dediğiniz gibi %10’luk bir oran çok büyük risk. En ufak bir sıkıntı bize doğrudan zarar olarak yansır. İkinci konu markalaşmak… Biz yıllarca Mercedese parça satmakla övündük. Hala daha övünüyoruz. Kendi markamızı çıkaramazsak bu durum devam eder. Ve sizin de dediğiniz gibi bizim otomotivde marka olmamız çok zor. Belki imkansız. Ayrıca karşımızdaki Mercedes. ..Dünyada tek… Belki tekstil ve diğer teknolojik işlerde markalaşabiliriz. Zira elektronik, bilişim vb. sektörler cazip, açık pozisyonları mevcut… Yeniliklerin sonu yok.
Acaba mı?
Öncelikle çok güzel bir paylaşım Ümit Bey. Konuyu biraz daha farklı bir açıdan yorumlamak istedim.
Hani o babaannelerimizin bir deyişi vardır ” aman canım olduğu kadar, olmadığı kader” Sanırım biz markalaşmayı biraz böyle ele almışız. Bakıyorumda, Suudi arabistan pazarında yer alan Türk markalarının tavırlarına; “Biz bir kere girdik, daha da bize bişey olmaz” dercesıne rahatlar.. Dış menşeili firmaların bu markaları pazardan silmemesi için hiç bir engel yok. Yine bakıyorum, Pazar lideri Coco cola bu rahatlığa düşmemiş. Ismini duymadığım markaların ürünlerine alıştım. Hepsi İngiliz – İtalyan menşeili. Herbiri köşe başında bir marketing çalışması ile tüketicinin zihnine işliyor. Pepsi, samsung, dr organic,hayat… Ya da acaba bizim markalarımızda pazar içerisinde olayım fakat kırmızı çizgiye de yaklaşmıyayım telaşesi mi var bilmiyorum.
Konumuza dönersek, markalaşma uğruna küresel markaların yaptırım gücünden mi çekiniyoruz acaba ?
Acaba yedek parça piyasasından da el çektiriliriz diye mi bu markasızlaşma?
Tarihe şöyle bir dönüp baktığımızda, 1926 yılında markete giren bir markayı en kötü taklit etsek bile 90 sene içerisinde geliştirilmiş orta seviye bir marka çıkarılamaz mıydı ?
Ya da en temelinde konunun””Acaba küçük şeyler ile mutlu mu oluyoruz? “”
Uğurkan Bey, zaman ayırıp fikirlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. Markalaşma uzun vadeli olduğu için bize pek uymuyor galiba. Bize bu akşam para lazım 🙂 Firmalarımız satış yaptığında para kazandığını düşünüyor. Kısa vadede o pazarın kaymağını yemeyi hedefliyor. Evet bu da bir satış stratejisi fakat yapılan araştırmalara göre uzun vadeli çalışanların kg başına satış fiyatı çok daha yüksek. Markalaşma ile paralel giden bir sonuç.
Biz şimdiden kendi firmalarımız için markalaşma çalışmalarına başlayalım. Bunun için çok büyük firma olmaya gerek yok
biliyorum ne kadr doğru ancak bir yerde okuduğum kadarıyla Türkiye den Almanya ya ihracat yapan firmaların %70 i yine alman firmaları imiş, mesela MAN yani yaşanacak bir sorunda en çok alman firmalari zarat görür mus doğru mudur?
Murat Bey, ülkemizde faaliyet gösteren Almanya merkezli firmalar da tabi ki mevcut. Fakat yaşanacak bir sorun anında, istihdam, ihracat rakamları olarak Türkiye olarak büyük zarar görürüz. Her iki taraf da mutlaka etkilenir. Ama bizim ihracatımızın yüksek oranını kapsayan Almanya ile sorun durumunda biz çok daha fazla etkileniriz.